Malpraktis davaları hekimin tıbbi uygulama hatası neticesinde karşılaşma ihtimali bulunan davalardır. Malpraktis durumunda hekimlerin üç tür sorunluluk doğma ihtimali vardır. Yapılan tıbbi hata nedeniyle ceza sorumluluğu, ortaya çıkan zararın karşılanması için tazminat sorumluluğu, yapılan işlemler ve sonuçları nedeniyle mesleki davranış kurallara aykırılıktan idari açıdan sorumluluktur. Hasta haklarının ceza normları tarafından korunması halinde hukuka uygunluk hallerinin bulunmaması cezai sorumluluğu doğuracaktır. Ceza sorumluluğu kast veya taksir kaynaklı olabilir. Her somut olay sorumluluk türü açısından kendi içinde değerlendirilecektir. Uygulamada çoğunlukla taksire dayalı cezai sorumluluğun kabulü ile karşılaşmaktadır.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin aşağıda değinilecek kararında yaşanan olay, yaşı ileri olan bakım evi sakini kişinin bazı belirtilerle devlet hastanesi acil bölümüne getirilmesi, burada kan şekeri ölçümü ve diğer tahlillerin yapılması, bir süre gözlem altında tutulduktan sonra kan şekerinde düşme olması nedeniyle dahiliye polikliniğine gidilmesi tavsiye edilerek taburcu edilmesi ve kısa süre sonra vefatıdır. Adli Tıp İhtisas Dairesinden soruşturma ve kovuşturma aşamalarında rapor alınmıştır. En son Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak hekimin sorumluluk türü belirlenmiştir.
12. Ceza Dairesi 2018/3705 Esas, 2019/10845 Karar ve13.11.2019 tarihli kararında;
Suç: Taksirle öldürme
Hüküm: CMK’nın 223/2-e. maddesi gereğince beraat
Soruşturma aşamasında alınan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 26/10/2011 tarihli raporunda; “Dr. …’ın eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığına ve kusurlu olduğuna” oy birliği ile karar verildiği”
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 24/09/2014 tarihli raporunda” Dr. …’ın uygulaması tıbben doğru olduğu, ancak hastaya dahiliye konsültasyonu istenmemesi, hiperosmolar komaya neden olan etkenlerin araştırılmaması eksiklik olduğu, hastanın saat 04.45 de tansiyon kaydı olup acil servisten dahiliye poliklinik önerisi ile genel durumu stabil olarak taburcu edildiği, aynı gün bakımevinde genel durumu bozulunca 15 dakika sonra aynı hastanenin acil servisine getirildiği, ve saat 05.40 da eksitus kabul edildiği, 1 saatlik sürede dahiliye konsültasyonu istenmesi, durumunda da ileri yaş, aizheimer, diabet hastalığı gibi risk faktörleri bulunan kişide, mortalitenin yüksek olduğu, bu nedenle zamanına uygun takip ve tedavisinin yapılması durumunda da kurtulmasının kesin olmadığı cihetle; Dr. …’ın eksik eylemi ile ölüm arasında illiyet bağı bulunmadığının” oy birliğiyle mütalaa olduğu”
Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 11/06/26/10/2011 tarihli raporunda ise “1 saatlik sürede dahiliye konsültasyonu istenmesi durumunda da ileri yaş, Aizheimer, diabet hastalığı gibi risk faktörleri bulunan kişide, mortalitenin yüksek olduğu, bu nedenle zamanında uygun takip ve tedavisinin yapılması durumunda da kurtulmasının kesin olmadığı cihetle Dr. …’ın eksik eylemi ile kişinin ölümü arasında kesin bir illiyet bağı kurulamayacağının” oy birliğiyle mütalaa olunduğu olayda, bir saatlik sürede dahiliye konsültasyonu istenmesi durumunda da ileri yaş, Aizheimer, diabet hastalığı gibi risk faktörleri bulunan kişide, mortalitenin yüksek olduğu, bu nedenle zamanında uygun takip ve tedavisinin yapılması durumunda da kurtulmasının kesin olmadığının belirtilmesi karşısında, sanık doktorun, eylemi ile …’ın ölümü arasında illiyet bağının kurulamadığı ancak sanığın hastaya dahiliye konsültasyonu istenmesi, hiperosmolar komaya neden olan etkenlerin araştırılması ve taburcu öncesinde gerekli takip ve kontrolleri etkin şekilde yapılması konusundaki ihmali nedeniyle, eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması,” şeklinde kabul yapılarak bozmaya karar verilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin bu kararında sanık hekim hakkında Türk Ceza Kanunu 257/2 maddesinde düzenlenen ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı karar verilmiştir. Devlet hastanesi veya sağlık kurumlarında çalışan hekimlerin hukuka aykırı eylemleri görevi kötüye kulamla suçunu oluşturur. Başka bir söyleyişle ortaya çıkan zarar ile eylem arasında illiyet bağı kurulamasa da, eylem başlı başına hukuka aykırı ise bu suç oluşur. Bu halde kast ve taksir hükümleri uygulanmayacaktır. Suç türünde belirleyici olan adli tıp raporları olacaktır. Rapor sonuçları hukuki değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Ceza soruşturma ve kovuşturma aşamalarının yürütülmesinde tıp hukuku ve ceza hukukunda uzman kişilerle birlikte yürütülmelidir.