Edit Template

Kız Çocuklarından Miras Kaçırma

Muris muvazaası mirasbırakanın bir kısım mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yaptığı taşınır veya taşınmaz mal devri anlaşmalarıdır. Ülkemizde toplumsal kabuller ve örf adetlerin baskısı ile kız çocuklarından tamamen veya kısmen mal kaçırma çabası içinde hareket edilmektedir. Bu durumda mirasbırakanlar genellikle bağışladıkları taşınmazları erkek çocuklarına satış göstererek devretmektedirler. Yasal miras haklarını talep eden kız çocukları muris muvazaasına dayalı tapu iptal tescil davası açmaktadırlar.

Muris muvazaası hallerinde Yargıtay’ca yargılama aşamalarında incelenmesi gereken hususlar belirlenmiştir. Mal kaçırma kastıyla görünürde yapılan sözleşme ve gizli sözleşme mevcuttur. Görünürde yapılan sözleşmenin geçersizliği ve gizli sözleşmenin varlığı davacı tarafça ispatlanmalıdır. Bu yönde aşağıda sunduğumuz yakın tarihli Hukuk Genel Kurulu kararı ayrıntılı ve açıklayıcıdır.

Hukuk Genel Kurulu 2017/2339 Esas, 2021/1138 Karar

II. UYUŞMAZLIK 13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kök muris Fatma…’ın 16.05.1969 tarihli ve 3132 yevmiye numaralı akitle oğulları Hüseyin… ile Mustafa Kabasal’a satış suretiyle yaptığı temlikin gerçekte kız çocuklarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacılar tarafından ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

24. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

25. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

26. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

27. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

28. Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.

29. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

30. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

31. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.

32. Somut olaya gelindiğinde ise 1906 doğumlu olan mirasbırakan Fatma…, üç kız iki erkek evlat sahibi iken dava konusu taşınmazını 15.05.1969 tarihinde oğulları Hüseyin… ile Mustafa…’a 15.000TL bedelle satıp devretmiş, 12.10.1973 tarihinde ise vefat etmiştir. Zaman içerisinde murisin tüm çocukları vefat etmiş, eldeki dava ise murisin kız çocuklarından olma bir kısım torunları tarafından erkek çocuklarından dünyaya gelen torunları aleyhine 06.10.2011 tarihinde açılmıştır.

33. Davacılar tarafından mirasbırakanın kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazı devrettiği ileri sürülmüş ise de az yukarıda değinildiği gibi muris muvazaasına ilişkin davalarda mirasbırakanın muvazaalı işlemi mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapması ve buna ilişkin iradesinin iddiayı ileri süren davacı tarafça açıkça ortaya konulması gerekmektedir. Bu nedenle tarafların dayandıkları tüm delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Dosyada tarafların dayandığı deliller bu şekilde değerlendirildiğinde; murisin devri yaptığı tarihte taşınmazın bulunduğu Çayyolu’nun günümüz koşullarındaki gibi değerli bir bölge olmadığı, taşınmazın o tarihte tarla vasfında olduğu ve tanık beyanlarına göre tarlaların değerinin oldukça düşük olduğu, maddi durumu iyi olan murisin başkaca taşınmazlarının da bulunduğu ve ölümü üzerine mirasçılarına intikal ettiği, dava konusu taşınmazı sattıktan sonra hacca gidip geldiği, davalı oğullarının ise Ankara’da işyerlerinin bulunduğu, kazançları ve maddi durumlarının iyi olması nedeniyle taşınmazı satın alabilecek güce sahip oldukları, murisin kız çocuklarından mal kaçırmak kastını taşıması hâlinde başka taşınmazlarını da devredebilecekken bunu yapmadığı, ayrıca murisin 1974 yılında vefat ettikten sonra hayatta olan üç kızının da öldükleri tarihe kadar anneleri tarafından yapılan devrin muvazaalı olduğu iddiasında bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Açıklanan tüm bu olgular karşısında mahkemece dinlenen davacı tanık beyanlarının murisin mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunduğunu kabul etmek için yeterli değildir. Dolayısıyla ispat yükü üzerinde bulunan davacı tarafın muris muvazaası iddiasını ispat ettiği söylenemez.

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı ile murisin gerçek iradesinin diğer davacı mirasçıdan mal kaçırmak olduğu ve bunun davacı tarafından ispatlanması gerektiği ifade edilmiştir. Ayrıca her somut olaya göre farklı inceleme ve araştırma yapılması gerektiğine yer verilmiştir. Hak kaybına uğramamak için alanında uzman hukukçularımızla sizlerle çalışmaya hazırız.

Makalemizi Paylaşabilirsiniz.

Pelin Yılmaz Hukuk Bürosu olarak, uzman ekibimizle birlikte sizinle çalışmaya hazırız.

Hukuki ihtiyaçlarınızı karşılamak, hukuki sorunlarınıza çözüm bulmak ve danışmanlık hizmetleri sunmak için buradayız. Müvekkillerimize en iyi hukuki destek ve çözümleri sağlama taahhüdüyle, sizinle işbirliği yapmayı dört gözle bekliyoruz. Lütfen bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin, size nasıl yardımcı olabileceğimizi konuşmak için her zaman buradayız.

© 2025 Pelin Yılmaz Hukuk Bürosu (www.pelinyilmaz.av.tr) Tüm hakları saklıdır.