1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malını tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklayarak devretmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar, görünürdeki satış sözleşmesinin TBK m. 19’a dayanarak muvazaalı olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğu gerekçesiyle dava açabilir.
Kanuni bir düzenlemeye dayanmayan muris muvazaası kurumu, yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda yargı kararları ile gelişmiştir. Yargıtay içtihatlarında kabul edilen ilkelere göre muris muvazaası; saklı paylı olsun ya da olmasın mirasçılar tarafından, murisin gerçekte mirasçılarından mal kaçırmak ve onları miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı, ancak tapuda satış, ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi işlemlerle görünürde farklı şekilde gösterdiği gizli bağış sözleşmelerinin iptali için açılan dava olarak tanımlanabilir.
Aşağıda belirtilen haller muris muvazaası kapsamına girmez:
1-) Taşınır malların muvazaalı devri (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, E. 2020/3840 K. 2021/3682 T. 24.06.2021: “… taşınmazların şekil şartına bağlı olmaksızın elden bağışlanabilme olanağı bulunmadığı halde; taşınır mallar ve alacakların zilyetliğinin devri konusunda bir geçerlik şekli öngörülmediğinden, hukuken taşınır eşya niteliğinde sayılan değerlerin bağışlanması ya da bağış amacıyla bedelsiz olarak devredilmesi işlemi hukuken geçerlidir. O halde, taşınmazlarla ilgili olan ve kendi alanı ile sınırlı bulunan 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının somut olayda uygulanması olanaklı değildir.”)
2-) Tapusuz taşınmazların devri
3-) Murisin parasını ödeyerek üçüncü kişiden satın aldığı ancak tapu kaydını başkası (gizli bağış yaptığı kişi) adına tescil ettirdiği taşınmazlar (Şartları varsa Tenkis talebine konu olabilir).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 10.06.2015, E:2014/1-52, K:2015/1524: Butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu mal ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması gerekir. Bu nedenle, öncesi tapu kaydına dayanan bir taşınmazın, kadastro çalışmaları sırasında murisin taşınmazı davalılara sattığına ilişkin tek taraflı muvafakat beyanıyla gerçekleştirilen tespit ve tescil işlemi, ortada devri sağlayan bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından muris muvazaası olarak kabul edilemez.
MURİS MUVAZAASININ UNSURLARI:
Yargıtay HGK. E. 2011/4-359, K. 2011/405, T. 08.06.2011 kararına göre:
Muris muvazaası, dört unsurdan oluşur:
- Miras bırakanın, mirasçısından mal kaçırmak için karşı tarafla anlaşarak gerçek iradesine uygun düşmeyecek ve sonuç doğurmayacak biçimde düzenlediği, tarafların aralarında düzenledikleri muvazaa anlaşması ile geçersiz olduğunu kabul ettikleri görünüşteki sözleşme,
- 2- Mirasçılarını aldatma kastı, (…)
- 3- Miras bırakan ile karşı taraf arasındaki görünüşte yapılan sözleşmenin niteliğini değiştiren, hiçbir şekil şartına bağlı olmayan, tarafların beyanları ile iradeleri arasında bilerek meydana getirdikleri uyumsuzluğu açıklayan muvazaa anlaşması,
- 4- Miras bırakan ile karşı tarafın gerçek iradelerine uygun olan ancak saklanan ve genellikle bağış şeklinde yapılan gizli sözleşme…”
GÖRÜNÜRDEKİ İŞLEM: Satış veya Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi
GİZLİ İŞLEM: Bağış Sözleşmesi
1-) GÖRÜNÜRDEKİ İŞLEMİN SATIŞ SÖZLEŞMESİ OLMASI HALİ:
Mahkemeler tarafından dikkate alınan en önemli husus, murisin mal kaçırma iradesinin bulunup bulunmadığıdır. Bu nedenle murisin gerçek iradesinin tespiti büyük önem taşımaktadır. Murisin işlemi muvazaa amacıyla mı, mirasçılar arasında bir paylaştırmaamacıyla mı yoksa ivaz karşılığı mı gerçekleştirdiğinin belirlenmesi gerekir.
Uygulamada bu hususun tespiti için ele alınan faktörler: (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2019/790 K. 2022/310 T. 15.03.2022)
- Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri,
- Toplumsal eğilimler,
- Olayların olağan akışı,
- Murisin sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,
- Davalının alım gücünün olup olmadığı,
- Satım bedeliyle işlem tarihindeki gerçekdeğer arasındaki fahiş fark
- Taraflarla muris arasındaki beşerî ilişkilerdir.
Satış sözleşmesinin asli unsurlarından biri olan satış bedeli ile gerçek bedel arasındaki aşırı fark muvazaa iddiasını gündeme getirebilmektedir.
Aşırı farkın söz konusu olması için ise Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, E. 2008/5903 K. 2009/2309 T. 13.04.2009 kararında ifade edildiği üzere: “Bedeller arası fahiş farkın kabul edilebilmesi için tapudaki satış bedeli ile taşınmazın tasarruf tarihindeki gerçek satış bedeli arasında bir misli veya mislini aşan fiyat farkının bulunması gereklidir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.02.2005 gün ve E:2004/15-666, K:2005/1 sayılı ilamında: “…Pek aşağı bir bedelin varlığının kabul edilebilmesi için taşınmazın satış tarihindeki gerçek değeri ile satış bedeli arasında en az bir misli fark olması gerekir. Eğer fark %30 veya %50 ya da %70 gibi ise, bu takdirde pek aşağı bedel söz konusu olmamalıdır…”
UYGULAMADA SATIŞ BEDELİ İLE GERÇEK BEDEL ARASINDAKİ AŞIRI FARKIN TEK BAŞINA MUVAZAA İDDİASINI İSPATLAR NİTELİKTE OLMADIĞI İFADE EDİLMEKTEDİR.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2013/13670 K. 2013/17754 T. 11.12.2013: “miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı, böyle bir niyeti olsa idi tüm taşınmazlarını devredebileceği, akitte gösterilen bedel ile gerçek bedel arasında aşırı fark var ise de bu hususun tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı sonucuna varılmaktadır.”
Muvazaanın ispatı için aşırı fark iddiasının diğer delillerle desteklenmesi gerekmektedir.
- Murisin yaşam boyunca malını satmamasına rağmen ölümüne yakın bir sırada satması,
- Murisin varlıklı biri oluşu ve mal satmaya ihtiyacının bulunmaması
- Lehine devir yapılan kişinin belirli bir meslek ve gelirinin bulunmaması / Alım gücünün bulunmaması
- Murisin mal varlığında belirgin bir artışın bulunması
Yargıtay 1. HD. E. 2001/13761, K. 2002/230, T. 16.01.2002, “…davalının ev hanımı olduğu; kendisine özgü bir gelirinin olmadığı, murisinde bu nitelikteki taşınmazını kızına satması için haklı ve makul bir nedeninin bulunmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan, bedeller arasında fahiş fark bulunmaktadır.”
Yargıtay 1 HD. E. 2004/1186, K. 2004/189, T. 31.03.2004, “Somut olayda; miras bırakanın satışa ihtiyacı olmadığı, ara malik Nurhan’ın taşınmazı hiç kullanmadığı, alım gücünün bulunmadığı, satış bedelleri ile gerçek değerler arasında açık fark belirlendiği, böylelikle devirlerin muvazaalı biçimde gerçekleştirildiği anlaşıldığından taşınmazdaki miras bırakan payı yönünden tapunun iptaline karar verilmesi gerekir.”
Yargıtay 1. HD. E. 2012/16016, K. 2013/16618, “Miras bırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı, davalının alım gücü bulunmadığı fiyat farklılığı karşısında mal kaçırma amacı nedeniyle davanın kabulü gerekir.”
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2008/1729 K. 2008/4122 T. 31.03.2008:“Somut olaya gelince; taşınmazın satış aktinde gösterilen bedel ile gerçek bedeli arasında aşırı oransızlık bulunması, murisin varlıklı bir kimse olup, mal satmaya ihtiyacının bulunmaması, davalının alım gücünün olmaması, satışa rağmen murisin mal varlığında gözle görülebilir belirgin bir artışın ya da ihtiyacında kullanıldığına ilişkin bir harcamanın belgeleriyle ortaya konulamaması, dinlenen tanık beyanları ve diğer deliller ve yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde birlikte değerlendirildiğinde, murisin gerçek niyetinin diğer mirasçıları miras hakkından mahrum etmek olduğu ve taşınmazı muvazaalı olarak davalıya devrettiği sonucuna varılmaktadır.”
Özetle; Murisin ölümünden önce yaptığı satış işleminin muvazaalı olduğunun ispatı davayı açan mirasçılara aittir. İspat bakımından tek başına satış bedelindeki farklılık yeterli görülmemekle birlikte, murisin satmaya ihtiyacının bulunmaması önemli bir emare teşkil edebilir. Bu nedenle işlemin makul bir gerekçeye dayandırılması gerekmektedir. Örneğin evladın murisin bakımı ile ilgilenmesi ahlaki bir görev olmakla birlikte, eğer bu bakım normalin ötesinde çok yoğun bir hizmet haline gelmişse, bunun karşılığında anne babanın mal devretmesi hukuken geçerli ve makul kabul edilir. Yani bu durumda yapılan devir, gizli bağış değil, karşılıklı (ivazlı) bir işlem sayılır. (Yargıtay HGK. E. 2010/1-295, K. 2010/333, T. 16.06.2010). Bu durumda ise başta tanık ifadeleri olmak üzere muris için yapılan harcamalar önem kazanmaktadır.
Yargıtay 1 HD. E. 2011/6913, K. 2011/7715, T. 29.06.2011, “… Murisin ölümünden 15 yıl önce ayağı kırıldığı, ölmeden 3 yıl boyunca felçli yaşadığı, tüm bu süre boyunca altının alınması ve beslenmesi gibi hususlar da dâhil olmak üzere bakımının davalı tarafından yapıldığı, ihtiyaçlarının karşılandığı, sağlık masraflarının da davalı tarafından karşılandığı, özellikle mirasçılar arasında yer alan ve tarafların kardeşleri olan N.G.S.Y.’in de aralarında yer aldığı tanık ifadeleri ve dosya kapsamıyla sabittir… Yukarıda belirtilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı sonucuna varılmaktadır.”
2-) GÖRÜNÜRDEKİ İŞLEMİN ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ OLMASI HALİ
TBK m. 611’de “Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.”
Bakım borçlusu, kendisine devredilecek malvarlığı değeri karşısında bakım alacaklısını ölümüne kadar bakıp gözetmek borcu altındadır.
Murisin, alt soyu ve yakın akrabası ile ölünceye kadar bakma sözleşmesi kurmasının veya kanunen birbirlerini bakıp gözetme yükümlülüğü altında bulunduğu eşi ile bu sözleşmeyi yapmasının önünde yasal engel yoktur. Ayrıca sözleşmenin murisin ölümüne çok yakın zamanda yapılması da mümkündür. Tüm bu nedenler, ölünceye kadar bakma sözleşmesinde muvazaanın ispatını zorlaştırmaktadır. Muvazaanın ispatının satım yoluyla temliklere nazaran daha zor olması nedeniyle, son zamanlarda, ölünceye kadar bakma sözleşmesi yoluyla muris muvazaası tercih edilmektedir
Yargıtay HGK. E. 2002/1-1052, K. 2002/1092, T. 20.12.2002, “Yalnız ve hasta olan 71 yaşındaki mirasbırakanın evladının bakıp gözetmesini istemesinin doğal olduğu kabul edilmelidir.”
Yargıtay 14. HD. E. 2004/205, K. 2004/1585, T. 08.03.2004, “Ana-oğul arasında ölünceye kadar bakma akdinin yapılmasını engelleyen yasal bir hüküm yoktur. Bunlar arasında yapılacak bakıp, gözetme sözleşmesinin geçerliliği için bakım alacaklısı ananın sözleşmenin yapıldığı sırada özel bakıma muhtaç bulunması da koşul değildir. Bakılacak olanın özel bakıma muhtaç olmaması tek başına muvazaanın delili olamaz. Bir kimsenin gerek maddi gerekse manevi açıdan geleceğini güvence altına almak için çocuklarından birinin kendisine samimiyetle daha iyi bakacağı düşüncesi ile onunla ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak taşınmaz malını temlik etmesi en doğal hakkıdır.”
“Davalı ile muris arasında yapılan ölünceye kadar bakma sözleşmesinde davalının hasta olan murise ölünceye kadar bakıp gözettiği, hatta murisin yaşlı olan resmi nikahlı karısına dahi bakıp yardımda bulunduğu sabittir. Bu durumda, miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla değil; gerçekten kendisine baktırmak için dava konusu payı temlik ettiği sonucuna varılmaktadır.” Yargıtay 1. HD. E. 2001/9445, K. 2001/10749, T. 16.10.2001
“Somut olaya gelince, dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1934 doğumlu olan mirasbırakanın yalnız yaşadığı, alışveriş ve temizlik gibi işlemlerinde kardeşi ile kardeşinin eşi olan davalının murise yardımcı oldukları, murisin temlik dışı malvarlığının bulunmadığı, dava tarihi itibariyle 45.000.- TL olarak belirlenen 20 nolu parsel ile 3/8 payı 76.338. TL olarak belirlenen 10 parsel sayılı çekişmeye konu taşınmazlardan yalnızca birini veya bir kısım payını devrederek bakım aktini gerçekleştirme imkânı olmasına rağmen miras bırakanın sahip olduğu tüm taşınmazların temlik etmesi yönündeki iradesi gözetildiğinde, temlik edilen taşınmazların değerinin makul ölçüleri aşar nitelikte bulunduğu, miras bırakanın çekişme konusu taşınmazları devirdeki gerçek iradesinin bakım sözleşmesi yapmak değil, mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır.” Yargıtay 1. HD. E. 2013/13609, K. 2014/16101, T. 21.10.2014,
Uygulamada, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde muvazaa iddiasının ispatında dikkate alınan önemli ölçütlerden biri, murisin devrettiği malvarlığı değerlerinin toplam malvarlığı içerisindeki oranıdır. Örneğin muris, sahip olduğu 10 taşınmazın tamamını ölünceye kadar bakımı karşılığında devretmişse, bu durumda muvazaanın varlığı yönünde güçlü bir kanaat oluşabilmektedir.
Yargıtay 1. HD. E. 2013/13609, K. 2014/16101, T. 21.10.2014: “Somut olaya gelince, dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1934 doğumlu olan mirasbırakanın yalnız yaşadığı, alışveriş ve temizlik gibi işlemlerinde kardeşi ile kardeşinin eşi olan davalının murise yardımcı oldukları, murisin temlik dışı malvarlığının bulunmadığı, dava tarihi itibariyle 45.000.- TL olarak belirlenen 20 nolu parsel ile 3/8 payı 76.338. TL olarak belirlenen 10 parsel sayılı çekişmeye konu taşınmazlardan yalnızca birini veya bir kısım payını devrederek bakım aktini gerçekleştirme imkânı olmasına rağmen miras bırakanın sahip olduğu tüm taşınmazların temlik etmesi yönündeki iradesi gözetildiğinde, temlik edilen taşınmazların değerinin makul ölçüleri aşar nitelikte bulunduğu, miras bırakanın çekişme konusu taşınmazları devirdeki gerçek iradesinin bakım sözleşmesi yapmak değil, mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır.”
SONUÇ
Devredilecek malvarlığı değerleri, devreden murisin tüm malvarlığını oluşturuyorsa hem satış hem de ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile yapılacak devir işlemleri risklidir. Bu durumda muvazaa iddiası gündeme gelmesi oldukça muhtemeldir.
SATIŞ YOLUYLA DEVİRDE:
- Tapudaki bedel ile gerçek değer arasındaki fahiş fark,
- Devredenin ekonomik durumu,
- Devralanın ödeme gücü,
- Tanık beyanları,
- Satış bedelinin gerçekten kullanılıp kullanılmadığı,
- Malvarlığında belirgin bir artış olup olmadığı,
- Devredenin işlem tarihinde yaşı ve ehliyet durumu
Mahkemeler tarafından dikkate alınır. Ayrıca, devir oğlun babasına yoğun bakım ve hizmeti nedeniyle yapılmış olsa bile, bu hususun ispatı satış işlemi sebebiyle ölünceye kadar bakma sözleşmesine göre daha güçtür.
ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ YOLUYLA DEVİRDE:
Bu durumda esas olarak, bakım borçlusunun gerçekten devredene bakıp bakmadığı önem kazanır. Çünkü bu sözleşmede nakit bir bedel yoktur. Dolayısıyla muvazaa iddiasını ileri süren taraf, bakımın yapılmadığını ispatlamak zorundadır. Ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile yapılan işlemdeki muvazaanın ispatı, satış sözleşmesindeki muvazaalı işlemin ispatından daha zordur. Bakım borçlusunun, bakım alacaklısı sıfatı ile ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapan miras bırakana karşı bir kısım bakıp gözetme edimlerini yerine getirmesi halinde, muvazaanın ispatı zorlaşmakta, hatta imkansız olabilmektedir. Ayrıca: Mirasbırakanın gerçek iradesi gerçekten ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmak değil de mirasçılardan mal kaçırmak ise, bu hususun tespitinde en önemli ölçüt; sözleşmeye konu taşınmazın mirasbırakanın tüm malvarlığına oranı ile taşınmazın değerinin bakım borcu için makul ve kabul edilebilir seviyede olup olmadığıdır.
MURİS MUVAZAASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİLİ DAVALARI
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Görevli ve yetkili mahkeme taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemeleridir.
Dava Açma Süresi
Mülkiyet hakkına dayalı olarak açılacak davalarda, dava açma herhangi bir süreye (3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda öngörülen süre hariç) bağlı olmaksızın her zaman açılabilir.
Yerleşik Yargıtay içtihatlarınca muris muvazaası için açılacak davalarda ilke olarak bir süre sınırlaması yok ise de, kadastro tespitinden önce muvazaalı işlem yapılmış ve muris de kadastro tespitinden önce ölmüşse, mirasçıların 3402 sayılı Kadastro Kanunu m.12/3 uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava açmaları zorunludur.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2021/5775 K. 2022/8244 T. 14.12.2022: “Muris muvazaasının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği kuralının istisnası miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi hâlidir. Ölümün kadastro tespitinden önce gerçekleşmesi halinde mirasçılar tarafından açılacak davanın kadastro tespitinin kesinleşmesi tarihinden itibaren 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması zorunludur. Aksi halde, davanın hak düşürücü süre geçtiğinden reddi gerekir.”
İspat Yükü ve Deliller
Yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, muris muvazaasına dayalı açılan davada mirasçı kendi hakkına dayanması ve üçüncü kişi konumunda bulunması nedeniyle muvazaa iddiasını tanık dahil her türlü delille ispatlama hakkına sahiptir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2011/359 K. 2011/405 T. 08.06.2011:”Dava açan mirasçı, muvazaalı işlemin tarafı olmadığından, miras bırakanın ardılı (külli halefi) gibi hareket etmeyip, miras hakkını korumaya çalıştığından üçüncü kişi durumundadır ve miras bırakanın yaptığı sözleşmenin, miras hakkını zarar uğrattığını, kendisinden mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ve aleyhine haksız bir fiil işlendiğini ileri sürerek bu sözleşmenin iptalini isteyebileceği gibi bu iddiasını da 01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre her türlü delille kanıtlayabilir..”
Davacı Sıfatı
Davayı için mirasçının davayı tereke adına yahut kendi payı oranında açması durumunda farklı ihtimalle gündeme gelmektedir. Davayı tereke adına açması halinde terekenin miras ortaklığı oluşturması nedeni ile dava dışı mirasçıların açılan davaya olurlarının alınması veya Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması suretiyle davanın görülebirlik koşulunun yerine getirilmesi gerekmektedir.(Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2008/6147 K. 2008/8141 T. 30.06.2008)
Murisin Ehliyetsizliği Sebebiyle İşlemin Geçersizliği
Davayı açan mirasçının kendi payı oranında tapu iptali ve tescil davası açması halinde aynı davada birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usule aykırı bir yön bulunmamaktadır. Muris muvazaası davasında Ehliyetsizlik iddiasının da bulunması halinde,
Hukuki ehliyet kamu düzeni ile ilgili olduğundan, bu iddianın re ’sen gözetilmesi ve önemine binaen öncelikle araştırılarak, temlik tarihi itibariyle miras bırakanın ehliyetli olup olmadığının yöntemince belirlenmesi gerekir. Miras bırakanın temlik tarihi itibariyle ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi, ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde ise tereke elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğundan, miras payı oranında iptal ve tescil davasının açılamayacağı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekir.
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 02.11.2016, E:2014/1-1308, K:2016/1011; 15.05.2013 gün ve E:2012/1-1808, K:2013/699).
Uygulamada sıkça karşılaşılan sorular
SORU: Miras bırakan hayattayken yapılan devir işlemi geçerli mi? Örneğin, bir taşınmazı mirasçısına “satış” görünümlü devretmiş, aslında bağış yapmak istemişse ne olur?
CEVAP: Muris muvazaası davası, ancak miras bırakanın ölümüyle birlikte mirasçıların miras hakkı doğduğunda açılabilir. Çünkü kişi yaşarken miras hakkı henüz doğmamıştır; dolayısıyla henüz mirasçı sıfatı kazanamamış kişilerin dava ehliyeti yoktur.
SORU: Mirastan feragat eden kişi muris muvazaası davası açabilir mi?
CEVAP: Hayır. Mirastan Feragat, mirasçı sıfatının kalkmasına yol açar; bu durumda dava açma hakkı ortadan kalkar
SORU: Muvazaalı işlemi yapan kişi edindiği taşınmazı bir üçüncü kişiye devretmişse üçüncü kişiye karşı muris muvazaası davası açılabilir mi?
CEVAP: İyi niyet önem kazanır. TMK Madde 1023’e göre tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur. Eğer üçüncü kişi, işlemin aslında mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, yani kötü niyetli ise, TMK m. 1023 koruması ortadan kalkar. Bu durumda, mirasçılar muris muvazaasına dayanarak tapu iptal ve tescil davası açabilir.
SORU: Babam sağlığındayken, ev ve arsalarını kardeşime devretti.
1-) Ben tek mirasçı olarak dava açabilir miyim?
2-) Diğer kardeşlerim bu davadan yararlanabilir mi?
CEVAP:
1-) Her mirasçı kendi miras payı için “muris muvazaası” nedeniyle tapu iptali ve tescili davası açabilir.
2-) Dava açmayan mirasçı, pay elde edemez.
Tüm bu hukuki süreçte yargı kararları büyük önem taşımakta olup, Uzman bir hukukçudan destek alınması hak kayıplarını önleyecektir.