Edit Template

Kamu Hastaneleri Hekim Hatası Karar İncelemesi

Malpraktis davaları hekimin tıbbi uygulama hatası neticesinde açılan davalardır. Malpraktis durumunda hekimlerin üç tür sorunluluk doğma ihtimali vardır. Yapılan tıbbi hata nedeniyle ceza sorumluluğu, ortaya çıkan zararın karşılanması için tazminat sorumluluğu, yapılan işlemler ve sonuçları nedeniyle meslek ilkeleri gereği idari açıdan sorumluluktur.  

Malpraktis sonucu açılacak tazminat talepli davada davacı tıbbın kötü uygulanmasından zarar gören kişilerdir. Davacı, ortaya çıkan zarardan doğrudan zarar gören kişi olabileceği gibi ölüm halinde destek yoksun kalan kişiler veya manevi zarar görenler olabilecektir. Davalı, tıbbi hatayı gerçekleştiren doktor, hekimin çalıştığı hastane, sağlık kurum ve kuruluşları,  varsa mesleki sorumluluk sigortasının yapıldığı sigorta şirketi olacaktır.

Tazminat talebinde istenebilecek genel kalemler; tedavi giderleri, çalışma gücü kaybı, manevi tazminat, kazanç kaybı, ölüm halinde cenaze giderleri, ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı ve diğer talepler olacaktır.

Malpraktis davaları hekimin görev yaptığı yer kamu hastanesi veya sağlık kurumu ise idari yargıda tam yargı davası olarak açılacaktır. Bunun nedeni hekimin kamu görevlisi kabul edilmesidir. Davanın kazanılması halinde idare sorumlu hekime adli yargıda rücu davası açabilecektir. Bağımsız çalışan doktorlar ve özel hastaneler aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davaları adli yargı mahkemelerinde görülür.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2015/8936 Esas, 2016/1604 Karar 10.03.2016 tarihli karar düzeltme istemi üzerine verilen üniversite hastanesinde yapılan göz kapağı ameliyatı sonrasında meydana gelen göz kapaklarında kapanma ve görmeye kaybı nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davası kararı sonuç kararı itibariyle önemli bir karardır.  (Karar Danıştay Karar Arama sitesinden alınmıştır)

Kararda idarenin sorumluluğunu ve şartlarını belirlenirken şu ifadeleri kullanılmıştır;

“Anayasanın 125. Maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır.

İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştay’ın yerleşik içtihatlarına göre, hizmetten zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık ve belli bir ağırlıkta hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.”

Kararın bu bölümünde idarenin yetkisinde olan hizmetlerin;

1-Kötü işlemesi,

2-Geç işlemesi,

3-Hiç işlememesi,

hallerinde zararın açık ve belli ağırlıkta kusur olduğunda tazminat sorumluluğu olduğunu kabul etmiştir.

Kararın devamında tam yargı davalarında mahkemelerin hangi hususlara bakacağına değinilmiştir.

“Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.

İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.”

Kararın bu bölümünde nedensellik bağı kurulması halinde idare hukuku açısından;

1-Hizmet kusuru kapsamında,

2-Kusursuz sorumluluk kapsamında,

olup olmadığının araştırılması gerektiğine ve tazminat kararı verilirken mutlaka sorumluluk nedeninin belirlenmesi gerektiğine yer verilmiştir. 

Uygulamada somut olaylarda hekimin kusur tespitine dair alınan adli tıp kurulu raporlarında genellikle “her türlü özene rağmen görülebilen, ameliyatın niteliğinden kaynaklanan ve ikincil bir müdahale ile giderilebilecek bir komplikasyon olarak nitelendirildiği, ilgili hekime atfı kabil kusur bulunmadığı” görüşüne yer verilmektedir. Bu durumda Danıştay 15. Daire kararında ayrıntılı anlatıldığı şekliyle konu malpraktis ve komplikasyon arasındaki değerlendirme ile şekillenecektir.  Karar hatalı tıbbi uygulama yani malpraktis kavramı şöyle açıklamıştır;

“Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde, tıbbi hata tanımlanmaktadır. Tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi uygulama hatası (malpraktis) olarak anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hastanın tanı ve tedavisi sırasında standart uygulamanın yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliği, hastaya uygun tedavi uygulanmaması; tıbbi hata olarak tanımlanabilir. Bu noktada hatalı tıbbi uygulama sonucu doğacak sorumluluk “kusura dayalı genel sorumluluk”tur. Hekimin hukuksal sorumluluğu bakımından ölçü; tecrübeli bir uzman hekim standardıdır. Hekim, objektif olarak olayların normal gelişimine ve subjektif olarak da kendi kişisel tecrübesine, kişisel yeteneğine, bireysel mesleki bilgisine, eğitiminin nitelik ve derecesine göre, hastanın sağlığında bir zarar gelmesini önceden görebilecek durumda olmalıdır. Bu halde karşımıza özen yükümlülüğü çıkmaktadır. Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali, üç alanda yoğunlaşmaktadır; birincisi, hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi yahut cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır. İkincisi, hastanın aydınlatılması ve anamnez alınmasıdır. Üçüncüsü, klinik organizasyonu [(personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)] alanındadır. Bu üç alandaki kusuru, sırasıyla uygulama kusuru (tedavide hata), aydınlatma kusuru ve organizasyon kusuru olarak değerlendirmek mümkündür. Bu üç kusura “Tıbbi Uygulama Hatası” (Malpraktis) adı verilmektedir.
Bu noktada tıbbi standart kavramına açıklık getirilmelidir. Tıbbi standart kavramı ile, tıp ilminin genel olarak tanınıp kabul edilmiş meslek kuralları kastedilmektedir. Tıbbi standart ihlali değişik şekillerde gerçekleşebilir; teşhis, tedavi (endikasyon eksikliği, yanlış tedavi yönteminin seçimi) ve müdahale sonrası bakım yönetimi bunlardan bazılarıdır.”
Danıştay dairesi kararı ile malpraktis için üç alanda kusur tespiti yapılmıştır;

1-Uygulama Kusuru, hastanın tedavisinde (teşhis, endiksiyon, tıbbi tedbirin seçimi ve uygulanması gibi) hata,

2-Aydınlatma Kusuru, hastanın aydınlatılması ve öyküsünün alınmasında hata,

3-Organizasyon Kusuru, klinik organizasyon (personelle ilgili hususlar gibi) hatadır. Bu hatların temeli hekimin özen yükümlülüğüne dayandırılmıştır.

Danıştay 15. Dairesi kararına göre komplikasyon, “tıbbi girişim sırasında öngörülmeyen, öngörülse bile önlenemeyen durum, istenmeyen sonuçtur; ancak bunun bilgi ve beceri eksikliği sonucu olmaması gerekir. Bu tanıma göre, hekimin tıbben kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacağı belirtilmektedir. Hasta tıbbi uygulama sırasında ve sonrasında kusur olmadan da oluşabilecek istenmeyen sonuçları, komplikasyonları bilirse ve uygulamaya onay verirse tıbbi müdahale hukuka uygun olur. Hastada oluşan zararlı sonuç öngörülemiyor veya öngörülebilse bile (hastanın yeterince aydınlatılmış, onayı alınmış olması ve uygulamada kusur olmaması şartı ile) önlenemiyorsa bu durumun komplikasyon olarak kabulü gerekmektedir.” olarak tanımlanmıştır. Komplikasyon halinde ayrıca “…sonrası süreçte de uygulanan teşhis ve tedavinin de tıp kurallarına uygun olması gerekmektedir. Bu noktada komplikasyon sonrası yönetim süreci de hizmet kusurunun varlığını tespit etme adına önem arz etmektedir” kabulü ile sorumluluğu komplikasyon oluşması nedeni ile sonlandırmamış, sonraki süreci dahil etmiştir.

İncelediğimiz kararın sonuç kısmında “Öte yandan, yapılan operasyonun birden fazla aşamalı olmayıp tek süreçte sonlandırılabilen bir operasyon olması nedeniyle adli tıp kurumunca ikinci bir müdahale ile giderilebilecek olunmasının, durumu bir komplikasyon olmaktan çıkardığı da tartışmasızdır. Bu durumda operasyonda göz kapaklarına yapılan müdahalenin tıbbi standart dışına çıkılarak cerrahi müdahalenin kusurlu yapılması nedeniyle oluştuğu açık olup anılan tıbbi olumsuzlukların hizmet kusuru kavramının niteliği dikkate alındığında komplikasyondan öte, gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi ve meslekte acemilikten doğduğu sonucuna varılmıştır.” kabulü yapılmıştır. Bu kabul uygulamadaki davalarda nadir rastlanan kararlardandır. Malpraktis davaları nitelikleri itibariyle alanında uzman hukukçularca takibi gerekli davalardandır. Hak kayıplarına uğramamak için dava sürecinin uzman kişilerce yürütülmesi zorunlu hale gelmektedir.

Makalemizi Paylaşabilirsiniz.

Pelin Yılmaz Hukuk Bürosu olarak, uzman ekibimizle birlikte sizinle çalışmaya hazırız.

Hukuki ihtiyaçlarınızı karşılamak, hukuki sorunlarınıza çözüm bulmak ve danışmanlık hizmetleri sunmak için buradayız. Müvekkillerimize en iyi hukuki destek ve çözümleri sağlama taahhüdüyle, sizinle işbirliği yapmayı dört gözle bekliyoruz. Lütfen bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin, size nasıl yardımcı olabileceğimizi konuşmak için her zaman buradayız.

© 2025 Pelin Yılmaz Hukuk Bürosu (www.pelinyilmaz.av.tr) Tüm hakları saklıdır.